Skip to content

Bir ‘imkân’ olarak ifade özgürlüğü ve ‘inkâr’ olarak sansür

 

*SERHAT TEMEL

İfade özgürlüğü, demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklerin varlık alanı bulabilmesinin başat koşullarındandır. Hem ifade edenin söylem gücü hem de ifadeye konu olan olay ve/veya kişilerin kendilerini ifade ediş imkânı demokratik toplum ve yapıların gelişim ve ilerlemesinin imkânını taşır. İfade özgürlüğünün kısıtlanma ve/veya sınırlandırılma çabası ise dolaylı olarak temel hak ve özgürlüklerin bir imkân olarak varlığını tartışmalı hale getirir.

İfade özgürlüğünün alan bulabilmesinin de iki ana ayağından söz edebiliriz: birincisi söylemin alanı ve gücü olarak basın, ikincisi bu alan ve gücün savunusu olarak hukuk.

Uygarlık tarihinden bağımsız ele almanın çok mümkün olmadığını düşündüğüm basın faaliyetlerinin özellikle devletli toplumlarla birlikte o devletin mevcut tavır ve politikalarına uygun pozisyonlar alıp sadece ‘haber iletmek’ görevini üstlenmesi dönemler boyu devam etmiş bir tarz olarak bilinmektedir. Bu tarz ve şekille yürütülen basın faaliyetleri ‘makul’ haberciliğin ötesine geçememiştir. Değişen ve dönüşen dünya düzeni ile birlikte basın faaliyetleri de ‘makul’ haberciliğin sınırlarını zorlamaya başlamış ve salt egemenin yayılmasını istediği bilgi-haberlerin dışına çıkıp, toplum temelli bir araştırma-soruşturma faaliyetine de dönüşmeye başlamıştır. Bu dönüşüm, doğal olarak egemeni rahatsız etmeye başlamıştır. Zira artık sadece onun isteyip belirledikleri ulaşmayacak halka, haber almanın başka imkân kanalları da mevcuttur. İşte tam da bu ‘imkân’ büyük mücadeleler sonucu ifade özgürlüğü olarak vücut bulmuştur kendine. Ve doğal olarak bu ‘imkân’ı ortadan kaldırmak için de ilk yok edilmeye çalışılan şey yine ifade özgürlüğü olacaktır.

Bu yok etme biçimi tarih boyunca farklı şekillerde karşımıza çıksa da ilk günden son güne kadar değişmeyen bir yöntem vardır: Sansür!

Tüm yönetim biçimlerinin bir ‘susturma’ yöntemi olarak kullanmaya çalıştıkları sansür uygulaması, egemenin kendince denetleme, sınırlandırma, kısıtlama ve kendi istediği çerçevede yayına-dolaşıma sürme uygulamasıdır. Bu uygulama sayesinde hem her şeyi denetleyebilecek hem de kendi istediğinin dışında yayına-dolaşıma giren her şeyin muhatabını cezalandırarak gücünü gösterecektir. Böylece ifade özgürlüğünün sınırlarını belirleme yöntemiyle aslında bir bütünen temel hak ve özgürlüklerin de sınırlarını belirlemiş olacaktır. Sonuç itibariyle kazanılmış bir ‘imkân’ olan ifade özgürlüğü ve bu dolayımda temel hak ve özgülükler, sansür aracılığıyla  ‘inkâr’ edilmiş oluyor.

Bu ‘inkâr’ edilme süreci ne tuhaftır ki, kendini hukuk aracılığıyla var etmeye çalışıyor. Bir yandan temel hak ve özgürlükleri mümkün kılmaya çalışan hukuk, diğer taraftan bunun ‘inkâr’ını sağlayan bir güce dönüşebiliyor.

Tam da bu noktada temel hak ve özgürlüklerin savunusu için hem ifade özgürlüğünü savunmak hem de ifade özgürlüğünün savunusu için hukuku savunmak, ‘inkâr’a karşı ‘imkân’ı savunmak ödevi olarak karşımızda duruyor.

*SOSYAL ARAŞTIRMACI

 

English EN Kurdish (Kurmanji) KU Turkish TR